27 Haziran 2012 Çarşamba

Elveda 112

112'den istifa edeli iki hafta oldu. Henüz özlemeye başlamadım. Bazen aklıma geliyor yaşadıklarım, meğer ne çok şey içime atmışım diyorum. Onca hasta yakınının ve çoğu "konversiyon" ların nazlarını, küçümsemelerini hep içime atmışım meğer. O kadar gerginliğe rağmen kızdığım hasta yakını bir elin parmaklarını geçmez belki. Tartışma da nerdeyse hiç olmadı. Ama söylemediğim o kadar çok şey olmuş ki... Keşke söylese isim de şimdi içimde kalmasa idi dediğim de oluyor, boşver, iyi ki kalp filan pek kırmadan bitirdin, söylemediğin iyi oldu dediğim de...
Geceleri artık vaka derdi olmadan uyumak, akşam yatıp sabah uyanmak ayrı bir güzellik oluyor:) Geride kalanlara sabır diliyorum.
112 nin tıbbi olarak bana kattığı en mühim beceri, acil durumlarda soğukkanlı olup olay yerine hakim olmak zannederim. Yapılacakları önem sırasına göre düşünüp hemen işe koyulmak ve ortamdaki diğer kimselere de gerekli direktifleri vermek ve kargaşanın çıkmasını önlemek... Bir de hayati durumlarda yapılması gereken önemli şeylerin bir kısmını öğrenmiş olduk. Hayat tecrübesi olarak da, ne kadar anlatsam havada kalır, hani derler ya "anlatılmaz yaşanır" diye, işte öyle birşey. Günün 24 saatinin herhangi bir vaktinde, herhangi bir şahıs ile, herhangi bir sebep (kaza-hastalık-intihar-darp-alkol-yaralanma...) ile, herhangi bir mekanda, herhangi bir şart dahilinde, herhangi bir kimselerin eşliğinde, herhangi bir ruh hali ile vs vs karşılaşabilirsiniz. Üstelik vaka anonsunun gelmesinden 6-7 dakika sonra. İşte öyle.
Kalın sağlıcakla.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Enver Dayıoğlu

İstanbul Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi'nde profesör olan hocamızdan bahsetmek istiyorum. Çok sıradışı bir hocadır. Kalp damar cerrahisi stajında iken, öğrenciler ile arkadaş gibi ilgilenmesi dikkatimizi çekmişti. Öyle laf olsun diye değil ha, hakikaten diyorum. Öğrencilerin eğitimine çok önem verdiğini gözlemlediğim ender hocalardan biri idi. Staj süresince, her gün iki öğrenci akşam nöbete kalır, saat 5-6 gibi servise çıkar. Orada hastaların dosyalarını inceleyip hastaları görür, sonra da dokuz gibi hoca gelir derse başlar. Dikkatinizi çekiyorum, iki öğrenci ile, yorucu bir iş gününün akşam dokuzunda. Bu ders 12, 1 hatta bazen 1 buçuğa kadar filan da sürer. Öğrencilerin kafalarına takılan yerleri, önemli noktaları anlatır Enver hoca. Bu arada atıştırmalık birşeyler de ikram eder. Sonra da arabasına binip karşıda, Göztepe'deki evine gider, sabah 6.30 da geri döner sabah viziti için.
Facebook'u onun kadar çok kullanan hoca, daha doğrusu arkadaş pek görmedim. Arkadaş listesi 3400 den fazladır, tabii bunların nerdeyse hepsi gelmiş geçmiş öğrencileridir. Facebook'ta fotoğraflara yazdığı yorumlar belki kitap kalınlığındadır:)
Resmi kutlamaları sevmez. 14 Mart tıp bayramının olduğu sabah bize uygulama dersi vardı, bu tip törenlerden hoşlanmadığından, konuşma, plaket işlerinden hazzetmediğinden söylenerek kravatını takmaya çalışıyordu... O günlerde, belki de o gün idi tam hatırımda kalmamış, hoca henüz uyumadığını söylüyordu. Bir doktor hakkında mahkeme varmış, bilirkişi olarak gece boyunca rapor yazmakla uğraşmış, sabah uyumadan bizim derse gelmiş ve bizim dersten sonra öğlen de bir toplantısı vardı:)
Bir de, bir hasta ile yaşadıklarını anlatmıştı. Maddi durumu iyi olmayan bir kalp hastası varmış. Ameliyatını yapmışlar, tedavisi epey uzun sürmüş, zannederim altı ay filan. Hastanın sigortası da olmadığı için, en iyisi biz bu hastayı bizim serviste çalışıyor gibi gösterelim, böylece sigortalı olmuş olur ve sigorta da masrafını karşılar diye düşünüp öyle de yapmışlar. Adam iyileşip taburcu olmuş. Aradan bir müddet geçtikten sonra adam bunlardan davacı olmuş, beni çalıştırdılar ama paramı ödemediler diye. Bunu anlatırken de eklemişti, böyle durumlarla da karşılaşabilirsiniz ama siz yine de gerekli iyiliği göstermekten vazgeçmeyin, diğer yandan da uyanık olun diye.