19 Kasım 2015 Perşembe

Surely You're Joking Mr. Feynman

Fizikçi Robert Feynman'ın hatıra kitabından bazı notlar:

Yahudi bir aileden geliyor ama dindar biri değil, hatta 'seçilmiş millet' olmayı da mantıklı bulmuyor. Ama bir seferinde yahudi karşıtı bir hareketin de -çok aktif olarak olmasa da- karşısında yer alıyor.
Ezberci değil. Kesinlikle ezberci değil. Birşeyi öğrenebilmesi için mantığını kafasında oturtması lazım.
Deney yapmayı seviyor, hayata ve işleyiş mekanizmalarına karşı merakı var. Küçükken radyo tamir edermiş, deneme yanılma yöntemi ile bulurmuş sorunu.



Princeton'da, doktora öğrencisi iken başından geçen olay: Elektronlar üzerine bir seminer vermesini istiyor hocası. Hazırlığını yaparken, semineri organize edecek kimse geliyor ve, senin vereceğin seminere Russel'i de davet ettim diyor. Henry Norris Russel, o zamanın en büyük astronomistlerinden. Sonra devam ediyor, profesör von Neuman da ilgilenebilir diye onu da çağırdım diyor. Johnny von Neumann da, dahi bir matematikçi. İsviçre'den profesör Pauli bu sıralar üniversitemizde, onu da davet ettim diye devam ediyor semineri organize eden adam. Bu arada Feynman'ın rengi sararmaya başlıyor isimleri duyunca. Son olarak ekliyor, Einstein nadiren geliyor seminerlere ama senin çalışma ilginçti, o yüzden onu da çağırdım, o da gelecek diyor. Seminer günü sahneye çıkıyor, elleri titreyerek önce denklemleri yazıyor tahtaya. Sonra dönüyor, kendi deyişiyle 'canavar zekalar' var önünde. Elleri titremeye başlıyor. Sonra bir mucize oldu diyor Feynman. Ve o mucize daha sonra defalarca başıma geldi. Fiziğe konsantre olunca, ondan başka hiçbirşey aklımı meşgul etmedi, odada kim varmış kim yokmuş önemsemedim sadece anlattım diyor.

Atom bombasını yapan ekipte çalışmış. Anlattıklarından, o bilimadamı grubunun ana motivasyonunun, 'eğer Hitler atom bombasını daha önce bulursa çok kötü olur, o yüzden önce bizim bulmamız lazım' gibi bir düşünce olduğunu çıkarıyorum. Atom bombasını test edip gördükten sonra o grubun da görevi sona erip dağılmış. Bombanın denendiği akşam herkes kutlama yapıyormuş. Feynman, sadece bir kişinin kutlamalara katılmayıp bir köşede üzüntülü bir şekilde düşündüğünü söylüyor. Manhattan Projesi'nin lideri, Bob Wilson. Yanına gitmiş, neden canının sıkkın olduğunu sormuş. "Çok korkunç birşey yaptık." cevabını vermiş.

Merak eden daha fazlasını kitapta bulabilir. Keyifli bir kitap, dili de (İngilizce) çok zorlayıcı değil, herhalde yazan kimse edebiyatçı olmayınca çok ağır bir dil kullanmamış.

21 Eylül 2015 Pazartesi

Bir İlaç Firması Örneği (genelleme amaçlı değildir)

Evet. Genelleme amaçlı değildir. Çünkü hiçbirini tanımıyorum. Bu yazacağım kişi de, internet haberleri, kendi röportajı ve twitter hesabından aldıklarım üzerine yorum ile olacaktır. Sağlık sektöründe "nasıl olmamak" gerektiği üzerinedir. Kaynakların hepsi ulaşılabilir yerlerde ve kişi de toplumca bilinen kimse olduğu için özel bir mesele olarak görmedim ve yazmaya karar verdim.

Bugün haberleri karıştırırken, bazı parazit hastalıklarının tedavisinde kullanılan Daraprim marka isimli primetamin ilacının bir tabletinin fiyatı bir gecede 13.50$'dan 750$'a çıkmış, yani 50 kat birden artmış. Bu artış, geçtiğimiz ay ilacın üretim hakkını satın alan Turing ilaç şirketince yapılmış.

Başlıklar halinde vermek gerekirse,

2010 öncesi fiyatı 1$, senelik satış     670.000$
2011            fiyatı  ?  , senelik satış 6.300.000$
2015 eylül fiyatı 13.5$, senelik satış 9.900.000$

Martin Shekreli adında 32 yaşında borsacılıktan gelme adam, Turing adında ilaç şirketi kuruyor, 90 milyon dolar sermaye ile. Ağustos 2015'te, Daraprim adındaki, parazit ilacının haklarını satın alıyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından elzem ilaçlar listesinde yer alan bir ilaç bu. Daraprim için ödediği para 55 milyon dolar. Daraprim'in senelik satışından elde edilen para yaklaşık 10 milyon dolar. Bu ilacın fiyatını 50 katına çıkararak, bir senede 500 milyon dolar para mı kazanmayı hedefliyor?

Röportajda, bu parayı "ilacı daha iyi hale getirmek için" yatırımda kullanacağını söylüyor. İlaç, 30-40 senedir gayet verimli kullanılıyor. Laf arasına bir iki bilimsel şey ekliyor ama az biraz ilmi olan, anlıyor söylediğinin içinin boş olduğunu.

Twitter hesabında ilacı daha uygun fiyatla daha çok insana ulaştıracağını garanti ediyor(!)

Eskiden ahilik müessesesi varmış. İş ahlakı olmayana dükkan açtırmaz, müşteriyi mağdur edecek esnafı barındırmazlarmış. Tüketim malzemelerinde durum böyle iken, insanın sağlığı ile alakalı olan ilaç mevzuunda durum daha da hassas olmalı.

Yürekli, ahlaklı, akıllı insanlar. Yatmayın lütfen. İnsanlığın ve insanların size ihtiyacı var. Evrensel olarak hem de.

10 Eylül 2015 Perşembe

Şehid annesidir, bir "öf" bile demeyiniz

Gaziosmanpaşa Üniversitesi'nde dahiliye asistanı Dr Ayşenur Hoş'un, hasta dosyasına düştüğü not. Anladığım kadarı ile, hocası bu notu görüp sebebini soruyor. Cevaben yazılan:

"“İşin aslı böyle yaz diyince yazamam ben. Ne diyebilirim ki…
Trabzonluyum ben, çocukluk çağlarımdan 28 yaşıma kadar şehit cenazeleriyle büyüdük biz…
Bir şekilde okuduk elhamdülillah da insanlara çare olmaya çalışıyoruz…
Lakin gideremediğimiz acılar olunca orda iş devreden çıkıyor ve insan olduğunu hatırlıyorsun…
Bir söz vardır “Beraber ağlamaktaki tatlılık kadar hiç bir şey kalpleri birbirine bu kadar iyi bağlayamaz.” diye…
Ailemde şehit olan yok ama bu onlarla birlikte ağlamayacağım ya da onları anlamayacağım anlamına gelmiyor.

Bu teyzem primer olarak kendi takip ettiğim hastam değildi. Genel vizit esnasında moral bozukluğunu görüp psikiyatri konsultasyonu isteyelim dediğimde teyzem “Ben şehit annesiyim.” dedi.
İşte o saatten sonra primer takibime girdi. Sandalyeyi yanına çekip gözlerindeki yaşlar ile onu dinlemeye başladım. 2008 yılında Hakkari Çukurca’da operasyon sırasında mayın ile paramparça olmuş bir bedenin annesi o.
Başlarında erkek yok. Şehidimiz yetimmiş bir de! Güzel teyzemin malesef ki son şehit haberleri ile kan şeker regulasyonu bozulmuş. Allah bizi böyle nasib etmiş birbirimize.

Adresini telefonunu aldım. Şehidimizin mezarının yerini öğrendim. Kendi telefonumu güzelce kaydettim. Söylemek istemediğim diğer elimden gelen ne varsa yaptım, sessizce…
“Oğluna da geleceğim sana da geleceğim” dedim. Sarıldık helalleştik dualaştık…
Ne diyeyim hocam… Beden paramparçadır evet ama kendisinden bahsedildiğini duyan ruh diri ve şu an bizimle bu muhabbette 3. Asil kişidir emin olunuz.

Sizin de duyarlılığınız için size de şafaat edeceğinden de ben eminim. Allah razı olsun selamınız için… Rabbim bu imtihandan vatanımızın en güzel şekilde çıkıp güzel günlere eriştiği zamanları bir an önce göstersin diyelim… Amin… Beddua değil “bol dua” ile selamun aleyküm.”

2 Eylül 2015 Çarşamba

Dr Abdullah Biroğul

Not düşmek babında...
Bizim yaşlarda, 2013 mezunu bir arkadaşımız, Dr Abdullah Biroğul katledildi 31 Eylül 2015 günü.
Annesi dokuz ay karnında taşıdı, dünyaya getirdi. Geceler boyu uykusuz kaldı büyütmek için. İlk sevinçlerini yaşadılar, yürümesini, konuşmasını oyunlar oynamaya başlamasını gördüler. Sonra büyütüp okula gönderdiler. Liseden sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ni kazandı.
Fakülte hayatını az çok tahmin edebiliriz. Aileden uzak geçen zamanlar, bayramların birine gitse diğerine gidememe, sınav büt dönemleri... Gençliğinin en güzel senelerini verip doktor olup bu ülkeye hizmet etmek istedi.
Mezun olunca memleketini yazdı. Diyarbakır'ın Kulp ilçesini. Taze taze görevine başladı. O toprakların içinden gelip, bilgi ve donanımı sırtlanıp geri memleketine hizmet götürmek üzere gitti. Bir artı idi. Kıyas kabul etmez büyük bir artı. Ailesi için, memleketi ve insanlar için.
İşe gittiği yolda teröristler yolu kapatınca kaçmak istemiş. Eşkiyanın kör kurşununa denk gelip canını teslim etmiş orada. Şimdi toprak altında, dünya yolculuğu bitmiş, dinleniyor.
Dünya imtihanını güzel verip öteki dünyada mükafatını alacağına inandığımız için bir nebze de olsa içimiz ferahlıyor.
Allah rahmet eylesin, başımız sağolsun. Allah kötülere fırsat vermesin, iyilere güç kuvvet verip sayılarını artırsın.

Son olarak da, teröre lanet olsun. Her türlüsüne, hangi kaynaktan beslenirse beslensin, hangi amaca hizmet ettiğini iddia ederse etsin, kimler mazur görürse görsün, kimler masum göstermeye çalışırsa çalışsın, kimden gelirse gelsin terörün her türlüsüne lanet olsun.

1 Eylül 2015 Salı

Doktora Yazıları - 1

Tabii ilimler için değişik eğitim basamakları vardır. İlkokuldan başlayan süreç, ortaokul, lise ve üniversite ile devam eder. Üniversite, özelleşmiş bir eğitim verir. Doktora ise, daha özel bir alanda uzmanlık için, o alanın inceliklerini öğrenmek ve tam olarak kendini geliştirmek için profesyonel bir eğitimdir.
Velhasıl, kanser alanında daha tecrübe kazanıp araştırmayı profesyonel olarak yapabilmek için doktoraya başladım. İlk hafta dersler başladı, fakülteden mezun olduktan dört sene sonra gene öğrenci sıralarına oturdum.
İlk haftadan gözlemlerim, laboratuarı ve projeleri için harcayacak paraları olan hocalar öğrenci almak için istekliler. Çünkü 4 sene kadar kendi laboratuarlarında projeleri yürütecek kimselere ihtiyaçları var. Araştırma alanında hala funding (kaynak) problemi devam ediyor Amerika’da. Sunulan projelerin kaynak bulabilme oranı %13’lerde yanlış bilmiyorsam. Bu şekilde çok devam edilemeyeceğini de duyduğum oldu. Bazı öğrenciler, güzel bir proje hazırlayıp onun peşinde koşturmayı düşünürken belki çoğu PhD derecesini almayı düşlüyor, özel bir proje üretip onun peşinden koşmaktan ziyade. Sonuçta bu bir eğitim süreci, sonuçta Nobel alınacak bir proje üretmek nerdeyse imkansız diyen duydum. Orta halli bir PhD programında, ama zorladığım takdirde önümde nerdeyse sonsuz imkanlar açabilecek bir program. Bakalım…