6 Eylül 2022 Salı

Paternalist hekimlik uzerine-1

 Tip fakultesinden on kusur sene once mezun oldugum icin en guncel yaklasimi bilmiyorum ama fakultede ogrendigimiz hekimlik uzerine biraz elestirilerim var. Ozellikle, paternalist (babacan) hekimlik modeli uzerine. 

"Ogrendigimiz" dedim, cunku bu konuda bir yazili yonetmelik ve kural oldugunu dusunmuyorum, daha cok usta cirak iliskisi ve cikarimlarimiz cercevesinde kazandigimiz bir kabul/davranis/anlayis bu. Babacan'dan kasit guleryuzlu ve tombik degil, dogru tedaviyi bilip ona yonelten ve bir manada uygulayan bir yaklasim demek bu. Ozunde kotu bir niyet barindirmadigini hemen herkes kabul edebilir. Peki sorun nerde? 

Sorun, tip fakultesi ogrencilerinin hekimlik sanatini ozumserken, bu dogru bilgiye sahip olma hissi ve dusuncesinin, yeni gelisen hekim kimligini sekillendirmesinde yatiyor. Hastayi bir ortak olarak gormek, ve hastayi, tedavi kararini verebilecek kadar hastaligi hakkinda anlasilir bir sekilde bilgilendirmek gerektigi goz ardi ediliyor paternalist hekimlik anlayisinda.Ve bu da ister istemez, gorunur gorunmez (belki sadece doktorun ve hastanin zihninde, hissinde de olabilecek) bir doktor-hasta catismasi/gerginligini beraberinde getiriyor. 

Gunde onlarca hasta (dolayisiyla duygusal ve zihinsel olarak belli derecede zorluk yasayan) gormek durumunda kalan doktorlarin, bu zihinsel altyapiyi cok iyi kurmalari gerekiyor. Saygi (doktorun verdigi karari oldugu gibi kabul edip uygulama) beklentisi icine girmeden, durdugu yeri ve hastanin durdugu yeri cok iyi anlamasi gerekiyor. Beklenti/limit/gorev tanimi iyi anlasilinca, catismanin da azalacagini dusunuyorum. 

Sahsi goruslerim, uzun zaman oldu fakulteden cikali, bir suredir klinikten de uzagim, tahlillerim tutmayabilir. Gene de yazdim. Okuyan olursa. Vesselam.

26 Mayıs 2022 Perşembe

Doktorlarimiz ne kadar iyi?

 Bes-on senedir Turkiye'den ve doktorluktan uzak olan biri olarak, bazi "mit"ler uzerine daha sakin ve uzaktan bakarak dusunme imkani buldum. Doktorlarimiz arasindaki "Turkiye'de tip doktorlari yeteneklidir, ve tip hizmetlerini imkanlari dahilinde cok iyi sekilde sunmaktadirlar" mitine deginmek istiyorum. Ben de oyle inanirdim. 
Bir iddianin dogru olup olmadigi, o iddiaya ne kadar inandigimiza degil, verilerin o iddiayi destekleyip desteklemedigine baglidir. Bir uygulama uzerinden, ve sonra da verinin ne soylediginden bahsedeyim. 

Normal dogum, uzun ve sancili bir surec. Anne, dogum sirasindaki acidan dolayi sezeryan olmayi cok rahat isteyebilecek duruma geliyor. Ama dogum gerceklestikten sonra da iyi ki sezeryan olmamisim diyor. Burada doktorlara cok buyuk gorev dusuyor, daha dogrusu islerini dogru yapmalari gerekiyor. Turkiye'de sezeryan orani %54. Norvec ve Isvec gibi refah seviyesi yuksek memleketlerde % 20nin altinda. Bu da bir nevi olmasi gerekeni gosteriyor. 

Ozellikle madde madde sorunlari ve cozumleri sunabilecek deneyimim ve birikimim yok maalesef. Kisisel tecrubelerden kisitli bir cikarim yapiyorum. 

  • Esimin gebelik takiplerinde bastan sona yanindaydim. Ortaya cikabilecek sorunlari vaktinde teshis ve tedavi edebilecek yii bir gebelik takibi sezeryan ihtiyacini azaltmada onemlidir diye dusunuyorum. 
  • Dogum planinin, eger gercekten sezeryan gerektiren tibbi bir durum yoksa, normal dogum niyetli ve odakli olmasi gerekiyor. Gebenin, kendini neyin bekledigini bilmesi, ve normal dogumu istemesi onemli. 
  • Ote yandan, dogum suresince (ki, nerdeyse bir gune uzayabiliyor) rahat bir ortamin sunulmasi onemli. Bizim dogumda, dogumhane olarak kullanilabilecek ozel bir odada kaldik. Dogumu bekledigin ve dogumun oldugu yerin ayni ve rahat bir yer olmasi onemli. 
  • Epidural anestezi onemli. Her ne kadar anestezi uzmani gerektirse de, normal dogumun basarilmasi icin onemli. Gebe, dogum agrilarinin buyuk kismini cekmeden normal dogum yapabiliyor. 


Turkiye'de hangi sartlarin sezeryani bu kadar artturdigini acikcasi bilemiyorum. Bazi tahminler:

  • Normal dogumun daha uzun surmesi ve doktor/ebe/hemsirelerin vakitten tasarruf etmek istemeleri
  • Devlet katki paylarinin sezeryan icin daha yuksek olmasi
  • Doktorlarin, normal dogum icin yeterli istek/egitime sahip olmamalari, normal dogumun komplikasyonlarindan kacinmalari.
  • Hasta istegi
  • Onceki sezeyan dogumlardan oturu yeni sezeryanlarin kumulatif artisi

Uzmanlar ve gundelik bu isin icindekiler daha iyi bilir sorunun kaynaklarini. Ama son tahlilde, doktorlarimizin karnesi bu konuda hic iyi degil. Velhasil, kafamdaki Turkiye'de tip hizmetinin, imkan dahilinde en iyi sekilde verildigi inanci (kendim bir doktor olarak buna inaniyordum) kayboldu. 


Not: Benzer sorun asiri antibiyotik kullaniminda da var. Buna bizzat sahit oldum, ve sahsen antibiyotikleri cok kisitli yazmaya gayret ettim, hasta ile tartistigim da oldu. Ama asiri antibiyotik kullanimi sorununda doktorlarin sorumlulugunu (derecesi tartisilabilir) biliyorum ve ondan yola cikarak bu sorunda da doktorlarin sorumlulugunun cok yuksek oldugunu tahmin ediyorum. 


26 Şubat 2020 Çarşamba

Yagmur Ibic imzali, asi uzerine yaziya itiraz

Yagmur Ibic Instagram sayfasindan Subat 2020 tarihli paylasimina cevap olarak yaziyorum. Neden? Not dusmek icin.

Kızamık aşağı, kızamık yukarı..
Öldürür, süründürür, yok eder bu kızamık..
Nedir bu kızamık aşısındaki ısrar?
Oysa doğal yolla geçirilen kızamık güçlü bir bağışıklık kazandırır immün sistemine.
Hatta "kansere" karşı bile.. Acaba bu sebeple mi istenmiyor doğal kızamık geçirmemizi?
Yoksaaa..
Kızamık için vurulan "KKK" karma aşısı "İnsan Diploid Akciğer Fibroblast hücresi"nde üretiliyor olabilir mi?
Ne ola ki bu?
Yani uzun lafın kısası ölüm teorileriyle korkutup yavrunuza zerk ettikleri o şırınganın içerisinde; 3 aylık düşük yada kürtajla elde edilen kız bebeklerin ölü bedenlerinden alınan akciğer fibroblast hücreleri var..
Bu hücrelerde sahte kızamık virüsü üretilyor ve alınıp aşının içerisine konuluyor.
Tabiiii, %90 ölü kız bebeğin DNA'sı ile birlikte.. Bir Allah'ın kulu yalanlayamaz bunu!
Prospektüsü çarpın suratlarına.
Sayesinde okuyup ogrenmis oldum. WI-38 hucresi bahsettigi. 1960'larda, Isvec'te bir kac cocuklu, alkolik kocasi olan bir kadin, 12 haftalik bebegini kurtaj ile aldiriyor. Cenin dokulari, Amerika'da Dr Hayflick'e gonderiliyor. Akciger dokusundan hucre kulturu uretiyor. Ayni donemlerde, degisik yerlerde asi uretme uzerine cok fazla calisma var ama, bu surecte kullanilabilecek iyi hucre kulturu bulunmakta zorlaniliyor. Bu hucre kulturu (WI-38 adi verilmis) de tam burada devreye giriyor. Asi uretimine uygunlugundan dolayi bir numarali tercih haline geliyor. 1960-2015 arasinda bu hucre kulturunden uretilmis asi ile yaklasik dort bucuk MILYAR kisinin asilandigi ve bunun sonucunda da yaklasik on MILYON kusur kimsenin hayatinin kurtuldugu hesaplaniyor. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5689800/)

Olum teorileriyle korkutma diye birsey yok, istatistik hesaplari ortada, teori kismi asilmis coktan.
Bunlarda sahte kizamik virusu uretilmiyor, var olan virus bu hucrelerde "yumusatiliyor" (attenuated). Bu "yumusatilmis" virus vucuda girdiginde, normal bir virusun bagisiklik sistemini uyarici ve vucuda zarar verici etkisi yerine, sadece bagisiklik sistemini uyarici etkisini gosteriyor ve vucut bunu zarar gormeden atlatmayi ogrenmis oluyor.
%90 olu kiz bebegin DNAsi ile birlikte demis. Yanlis. Virusler, herseyini uretildigi hucreden alirlar, yani %100 DNAsi uretildigi hucreden gelir. Ama, DNA dizesini kendisi kodlar. Eger kodunu esas alirsak, uretildigi hucreden birsey almis sayilmaz. Ama molekulleri esas alirsak, %100 uretildigi hucreye bagli demektir. Ote yandan bunu kendimize de uygulayacak olursak, yedigimiz salataligin, baligin vs molekulleri de, bizim DNAmizda kullanilacaktir. Simdiye kadar yedigimiz sebze vs de, olmus birinin topraga karismis molekulleri bulunmasi da nerdeyse kacinilmazdir.
Ote yandan, bu sozlerimden, "bilimsel arastirma icin kurtaj gerekli" gibi  sacma sapan bir yorum da cikmasin. Simdiden soyleyeyim.
Bu arada, prospektusu gelip suratima filan carpmayin, elim armut toplamiyor, isterse denesin.

Ve devamında "Domuz jelatini" ile harmanlanıyor.. Üzerine Maymundan alınan vero hücrelerini ekleyip, civciv embriyosu serpip, civayı sos edince.. -Çocuğum niye böyle oldu.. Ne olacaktı?
Turkiye'de Saglik bakanliginin asi bilgilendirme sayfasinda acikca yazmis sigir jelatini kullaniliyor diye. Guzel guzel aciklamislar, aklini kullanmak isteyenlere.
Vero hucreleri de eklenmiyor asinin uzerine, WI-38 hucreleri gibi kullaniliyor, az yukarida bahsettigim gibi. Civciv embryosu filan serpme de yok, fantazi. Civa aciklamasi da saglik bakanliginin sayfasinda var.
Bu hucre kulturu dusmanligi veya hayvan hucresi karsitligi nerden geliyor? Cehalet. Yaradanin, her bir yarattigini ne kadar incelikle yarattigini anlamamanin, bilmememin ve bilmedigi seye dusman kesilmenin bir sonucu. Aci olan da bunu iman ile karistirmasi.


Rabb harama şifa koymadı ki!
Gelmemiş gelecek için, daha bağışıklık sistemi oluşmamış yavruna savaşsın diye ne idüğü belirsiz bir sürü şey enjekte ettirdin.. Allah bunları sormaz mı sanıyoruz?
Haram hukmunu Allah ve onun yonlendirmesi ile Resulu bildirir. Haram diyorsan, kaynagini bildirmen lazim.
Ne idugu belirsiz degil ayrica, okumayi, arastirmayi ve anlamayi bilene ne idugu belirli.
Bulasici hastaliklar, istatistik vs bilimleri senin soylediginin aksini soyluyorlar.  "(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz." (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) uyarisini esas alirim.


Daha manevi perdeleri kapanmamış sabilere, bin türlü haram madde yüklemek..
Gelir mi Kudüse Selahaddin?
Haram?
Selahaddin? Alakayi cozemedim.

Aşısız bir anneyim, çocuklarıma aşı yapmak için gerçek manada beni öldürmeleri gerek.. Bu sağlık değil, fıtrat imanı elde tutma meselesidir benim için.. Aşıları üretip size yollayan Rusya, Amerika, İsrail, Çin, Almanya inanin bayılmıyor sizin çocuklarınıza.. Mülteci botlarınızı batıranlar, burda size şifa dağıtmıyor.
Umarim cocuklarin asi ile onlenebilir bir hastaliga yakalanmaz. Bilimsel konulardaki cehalet ile imani birlestirmek, sizi daha hakli kilmaz. Okuyup, anlamaniz lazim.


Ve dikkat ederseniz bunlar sadece "aşısı olan hastalıkları" konuşuyor, ver yansın ediyor..
Oysa aşısı üretilmemiş daha tehlikeli hastalıklar var!
Bunlardan neden bahsedilmiyor?
Onlar da gayet konusuluyor, okumayi arastirmayi, dinlemeyi bilenlere.

Neyse, sayesinde yeni birseyler okuyup ogrenmis oldum.

Saglicakla.

"Kristal", "indigo" cocuklar ve nette dolanan Yagmur Ibic imzali yazi uzerine

Nereden bulasiyorum bu konuya bilmiyorum. Sorumlu hissettim kendimi yazmak icin, en azindan bir itiraz notu duseyim diye. Umarim edindigim bilginin kibrine kapilip kendimde birsey gormuyorumdur.

Itiraz ettigim yazinin kaynagi wordpress blog sayfasinda, Subat 2020 ortalarindaki halini referans alip, orjinal oldugunu kabul edip yaziyorum. Yazim cevap mahiyetinde, yukardan asagi altini cizdigim yerlere karsilik yaziyorum.

Yazi yeni bir insan irki ve deccal konulari ile basliyor, dikkat cekici bir giris...

İlk olarak indigolar doğmaya başladı. Neden indigo adı verildi?
Her insanın letaifleri yani bilimsel lisan ile Auraları vardır.
Bunu ilimsel olarak zaten biliyorduk peki bilim nasıl kabul etti derseniz;
1939 yılında Sovyet Bilim Adamı olan Semyon Kirlian'ın icadı ile "Kirlian fotoğrafçılığı" ortaya çıkmıştır.
Bu icad ile insanların letaif yani auralarının fotoğrafları çekilebilmiştir.
Bilimsel lisan ile aura varmis. Yok efendim, bilimsel lisan ile bildiginiz tarzda bir aura yok.
Kirlian fotografciligi dedigi sey ile letaiflerin-auralarin fotografinin cekilmesinin asli astari yok.

Her insanda 7 renk aura keşfedilmiştir.
Bunun manevi bir hal olduğu ise; canlı bir yaprağın aurasının resmini çekiyorlar ve daha sonra bu yaprağı koparıyorlar.
Aurada çok açık bir değişme görülüyor ve yaprak kurudukça aura yavaş yavaş kayboluyor. Buna bilimde "hayalet yaprak etkisi" (phantom leaf effect) ismini verip İslam'daki letaifleri bir nevi bilimselde ispatlamış oldular.
Ne bu 7 renk acaba? Renlerin dalga boyu nedir? Kim, hangi teknik kullanarak kesfetmis? Kac kisi uzerinde bu deneyi yapmislar? Deney baskalari tarafindan ayni teknik kulllanilarak dogrulanmis mi? Vs vs vs.
Ayrica yaprak deneyi diye bahsettigi seyi tekrarlayip, sebebinin yapragin biraktigi nem oldugunu, nemi silince izin ortadan kalktigini gostermisler. Elektrikle alakali bir mesele.
"Islam'daki letaifleri" demek, cok iddiali. Kaynagi hangi ayet veya hadis ise gostermesi lazim. (Varsa tabii). Onun uzerine konusabiliriz, yoksa itibar edilmez.


Her fıtrat sahibi insanda 7 renk aura olması gerekirken bu insan türlerinde sadece 1 adet var.
Oda fıtri bir şekilde değil.
Bilimsel olarak tespit edildiğine göre indigo ve kristal insanların sadece iki kaşlarının ortasındaki letaiflerinden yani 3. Göz çakralarından "indigo" rengi bir ışık saçılıyor.
Indigo rengi dünya varlıklarının auralarında yoktur!
Ve bundan da başka letaifleri yok..
Kristal çocukların ise aynı şekilde sadece pastel kırmızı tonlarda ışık saçılıyor buda sadece hayvanlarda mevcut..
Bu sebeple duyarsız, itaat eden, boyun eğen, uyumlu, hissiz, donuk bakışlı, mimikleri enteresan bir yapıda olduklarını farkedersiniz.
Bilimsel olarak kristal ve indigo insanlari yok ki, onlarda birsey tespit edilsin!!! Gerisine cevap bile yazmiyorum, eger zekice bir kurgu degilse sacmaligin dibi. 

Bir diğer farklılıkları ise DNA yapıları..
Normal bir insanın dna sarmalları çifttir.
Ancak bu insanların 12 sarmalları vardır.
Bunu ilk dile getiren genetikçi Dr. Berranda Fox;
"İnsanları 12 sarmallı DNA'lar ile mutasyona uğratacaklarını" itiraf etmiştir.
Peki sonra ne oldu?
Dr. Fox'un "araştırmaları" internette yaygın olarak paylaşılmışsa da, bu araştırmacının bir sahtekar olduğunu savunanlar, dava açıp kliniğini kapattırdılar.
Ama bugün onun doğru söylediği artık reddedilemez bir gerçektir.

Tek DNA sarmali vardir, cift degil. Sarmalda karsilikli dizeler vardir. Sadece birkac cesit viruste sarmal tek dizedir, onun disinda tum canlilarinki aynidir. 12 sarmal sacmaligin dibidir. (Bu arada DNA yapisini az cok bilen, hele benim gibi aktif olarak deney yapan kimse, 12 sarmal sacmaligina cevap yazmaya bile tenezzul etmez, o kadar sacma). Dr Berrenda Fox atfinda bulunmasi, kendince sirtini saglama dayadigini zannetse de, Google'de kisa bir arama bunun tam tersini soyluyor. Reddedilmez gercek dedigin seyi, reddetmeye ve altina imzami atmaya tenezzul ediyorum. 

Bugün vaad edip gerçekleştirdikleri bir program var Matrix filmindeki gibi.
İnsanın beynine bir program yüklüyorlar ve 1-2 haftada çatır çatır ingilizce konuşuyor.
Bu şeytani olandır çünkü bilinçaltına müdahale ettiriyorsun sana nasıl bir enerji yolladılar bilmiyorsun ingilizce programını yükleyen başka neler yükleyecek yada bilinçaltından neler silecek bilmiyorsun!
Insanda USB veya wireless olmadigi icin yukleme yapamiyorlar. Saka bir yana, acaba hic dusundu mu bunu yazan, "yukleme" ne demek ve nasil yapilabilir diye? Neyse, asil itirazim daha asagida. 

Metafizik varlıkların insan bedenini kullandıkları ve hatta onları yönlendirip kendilerinin onların ağzından konuştuğu artık kimseye kapalı bir mesele değildir.
Bana kapali. Soyleyeyim dedim:)




11 Mayıs 2018 Cuma

Yeni Universite - 5

Turkiye'de 2017 yili itibari ile 186 universite vardir diyor vikipedia. Bazi universitelerin bolunmesi ve yeni universitelerin kurulmasi ile ilgili haberler var son gunlerde. Bazi universitelerin isimlerini de degistirmisler, siyasetcilerin isimlerini eklemisler. Iclerinde takdir ettigim insanlar da var ama siyasetci isimlerinin universitelere verilmesi itici geliyor. Neden mi? Universite, bilim ve fikirlerin uretilip tartisildigi yerdir, en azindan tanim olarak. Gunumuz siyaseti, birakin universitelerin fikir ve bilimine katki saglamayi, universite icindeki makamlari politiklestirerek ozgur bilim ve dusunce ortamina eksi yonde bir etkisi olmakta. Bunun icin kotu niyetli olmaya da gerek yok, rektorleri atamaniz yeterli. Universite gibi kurumlarin basindaki rektorun atanan bir kimse olmasi, basli basina acinacak bir durum zaten. Ha diyeceksiniz, akademik camianin hic mi sucu yok diye. Onlarin sucu daha buyuk. Simdiye kadarki uretilmemis bilim, ortaya konulamamis ozgur dusunce ortami zaten buyuk bir eksi onlarin karnesinde. Ne taraftan dokunsaniz caninizi sikan turden bir konu. Maalesef.
Turkiye'de 186 universite var ve dunyada ilk 500'e birkac tanesi giriyor. 80 milyonluk nufusun en iyi kafalarini alan universiteler o kadarini da yapsin artik. Bir ise baslamadan once baslangic noktasini cok iyi anlamak gerekir. O noktaya bakarak nereden baslandigini ve zaman icinde gene o noktaya bakarak nerede oldugunu gorur insan. Kendimizi, gercekte oldugumuzdan farkli noktada gormek, gerceklikten kopmak ve yanilsamadan baska birsey degildir. O anki duygusal tatminiyetten baska bir seye hizmet etmeyecegi gibi, gerekli gayret ve dikkati gereken yere yoneltmeyi onledigi icin de ayni zamanda zararlidir.
Daha anlasilir ve ozet seklinde ifade etmek gerekirse, 186 sozde universite icinde isminin hakkini verebilen belki birkac tane ancak cikabilir. Basimizi iki elimiz arasina alip ciddi ciddi kafa yormak gerek. Nerede unuttuk bilimi, nerede siyasetin akintisina kapildi hocalar, nerede hep universiteler sadece arac olarak goruldu kendi gucune guc katmak adina. Belki ornek bir universite acilsa, dis siyasetin ve ic siyasetin bulasmadigi, sadece ozgur dusunce ve bilimin egemen oldugu... Acaba digerlerine ornek olur mu? Tum universiteler ozerk olsa mesela. Devlet, sinirli maddi destek disinda universitelere karismasa. Mufredat koymasa mesela, sonucta ilkokul degiller ya, universiteler kendi mufredatlarini kendileri belirlese. Tum hocalar sozlesmeli olsa universitelerde, bir kere profesor olunca omur boyu o unvan yapisip kalmasa. Hak etmeyeni kapi onune koysalar, calisani da taltif etseler. Afedersiniz, 'dinazor' hocalardan kurtulabilir miyiz o zaman? Yani sadece profesor unvani olur kursude yer isgal etmekten baska ogrenci ve bilime bir katkisi olmayan hocalardan?
Olabilecegi varken olamayan o kadar guzel gelisme var ki. Baskalarinda gordukce icim gidiyor ve neden bizde yok diye hayiflanmadan duramiyorum.

7 Kasım 2017 Salı

Doktora Yazilari - 4

Iki yil geride kaldi doktora egitiminde. Geri donup baktigimda farkettigim, bu egitime baslarken beni neyin bekledigini bilmiyor oldugumdur.
Bilimadami (scientist) yetistirmek doktoranin amaci. Lise veya universite gibi kitaptan degil ama birebir icinde olarak verilen bir egitim. Once bir altyapi olusturuluyor hazirlik dersleri ile. Laboratuar seciliyor ve deneme (pilot) deneyler ile bir yandan teknikler ogrenilip yetenek kazanilirken ote yandan bilgi (knowledge) olarak da ilerlemeye bakiliyor, alanda cikmis ve cikmakta olan onemli arastirmalari takip ederek. Bazen derleme makalesi (review) yazilmasi isteniyor alana yeni giren ogrencilerden. Taranan yuzlerce makale ile az cok bir fikir sahibi olunabiliyor o alanda ne calisilmis, neler biliniyor ve hangi konular uzerinde yogun calisma var, bunlar gorulebiliyor.
Temel kazanildiktan sonra asil proje kismina geciliyor. Genelde hocanin arastirmasinin bir parcasi olan konu seciliyor. Zamanla o alanda eksik olan, ve ogrencinin kapasitesine uygun arastirma projesi (research proposal) ortaya cikmis oluyor boylece.
Deneylerin ne sonuc getirecegi belli olmadigi icin onu gorulemeyen bir yol.
Zihnin, degisime direnc gosterdigini hissediyorum, hocanin (mentor) sekillendirmeye calistigi bilimadami zihnine gecis icin direnc... Keske daha erken, universite yillarinda bu egitim verilebilseymis diyorum.

14 Şubat 2017 Salı

112'den - 1

Üç aya yakın zamandır Elazığ 112 de çalışıyorum. Ambulans hekimleri 24 saat nöbet usulü ile çalışır. Aynı zamanda ekipteki şoför, ATT ve hizmetli de nöbet usülünde çalışır. Önceden bazen merak ederdim bu ambulanslar nerden geliyor diye. Şimdi öğrendim, belli istasyonlarda bekiliyorlar. İçinde dinlenme odalarının, deponun, mutfağın bulunduğu istasyonlar bunlar. Elazığ merkezde 6 adet var. En iyisi biri 112yi aradıktan sonraki olanları anlatayım, daha anlaşılır olur. 112 çağrılarının geldiği yerde, gelen aramaları değerlendiren 1 doktor ve ona yardımcı ATT ve sağlık personeli bulunur. Değerlendirme sonucunda ambulans gerekli görülür ise, telsizden anons geçilir, olay yerine en yakın ekip çıkarılır. Elazığ'ın mahalleleri ambulans istasyonları arasında paylaştırılmıştır, çıkacak ekip ona göre bellidir. Eğer olay yerine yakın ekip görevde ise, ondan sonraki en yakın ekip çıkar. Anons geldiği zaman aşağı yukarı 1 dakikada ambulansa binilmiş olur. Yolda vaka bilgisi ve ayrıntılı adres alınır. Yanlış bilmiyorsam Elazığ'da olay yerine ulaşma süresi 6 dakika gibi bir süredir. Bu, bildiğim kadarı ile Türkiye ortalamasının da altında bir süre. Vakaya gerekli ilk müdahele olay yerinde yapılır, sonra da uygun bir hastaneye nakledilir. Kısaca bu şekilde yürüyor işler.
Ne tür vakalara gidiyorsunuz diyecek olursanız, aslında gittiğimiz vakaların yarısı, bence ambulans gerektirmeyecek türden. Yani, eğer ambulans hekiminin yapabileceği birşey yoksa ve hasta kendi ayağı ile gidebilecek ise veya beş dakika yerine yarım saatte hastaneye ulaşmış olması dur mu açısından birşey değiştirmeyecek ise ambulans gerekmez diye düşünüyorum. Çünkü ambulansın gerek olmadığı bir vaka ile meşgul iken gerçekten ambulans gereken bir vaka çıktığı zaman ve gecikme olduğunda buradaki haksızlık ne olacak? Gerçekten ambulansın gerekli olduğu vakalarda, bizim açımızdan zor da olsa memnuniyet duyuyoruz, çünkü yaptığımızın bir işe yaradığını bildiğimiz zaman yorgunluk filan görükmüyor insanın gözüne.

(2012 senesinden, taslak olarak kalmis eski bir yazi)