20 Temmuz 2013 Cumartesi

Kafa Kagidi - 10

Bugun iftara bir abinin evine davetliydik. Abi Marasli, yenge Trabzonlu, yemekleri sormayin, masallahi vardi. Ama yemek sonrasi muhabbet daha guzel idi. Caltech'te arastirma yapan bir Turk ile tanistim. Muhendislik kokenli ama son bir aydir biyoloji calisilan bir laboratuara gecmis, oradaki calismalarini anlatti, bayagi heyecan vericiydi. Isin ilginc tarafi, muhendislikten gelme oldugu halde, biyolojiye giris konusunda zorlanmamis, gitmis kutuphaneye, molekuler biyoloji ve genetik kitaplarini toplayip okumaya baslamis, calismalarinda bilmedigi yer oldukca da bakip ogreniyormus. Calistiklari mevzular ise bambaska.
Soyle izah edeyim, isik mikroskobunun belli sinirlari vardir, isigin dalga boyunun yarisi kadar hassasiyette calisirlar. Bundan daha kucuk seyleri goruntulemek icin elektron mikroskobu vs kullanilir. Adamlar, isik kaynagini sinyal seklinde kullanarak, daimi bir nokta yerine, tekrar tekrar yer belirten bir nokta olarak kullaniyorlar, boylece dalga boyu ile sinirli kalmiyor, daha ince detaya inebiliyorlar. Cok zeki bir sistem velhasil.
Bu sistemi kullanarak, tek hucre ile calisiyorlar. Hucreye disaridan isik yayabilecek DNA parcalari verip, bunlarin hucre icindeki aktivitesine bakip, hangi genlerin ne kadar aktif oldugunu olcuyorlar. Bunu, geleneksel, yani bizim yaptigimiz yontem ile yapacak olsak, once uc-bes gun hucreleri buyutuyoruz. Milyonlarca hucreyi kullanip DNA'larini cikarip bunlari belli islemlerden gecirerek bu adamlarin elde ettigi sonucu elde edebiliyoruz.
Velhasil, kisacasi, eger bu sistemi gelistirip pratik hale dokebilirler ise, tek tek hucrelerin hangi DNA larini ne kadar calistirdigi cok daha hizli ve kolay bicimde olculebilecek. Sadece DNA ile sinrli degil, diger protein vs gibi bir suru molekulun de ne kadar calistigi vs rahatca anlasilabilecek. Bu da, arastirmalarin bayagi bir hiz kazanmasi demek. Araba ile giderken, ucak ile gitmek gibi birsey.
Simdiki yontemler ile bile, ortaya cikan bilgi miktari muazzam. Insanin oturup tek tek analiz etmesi imkansiz, bilgisayar sistemleri gerekiyor. Bir de bu asamadan sonra cikacak bilgileri dusunemiyorum bile. Fakultede iken bir hocamiz, bilginin giderek arttigini, ilerde asil onemli olanin bilgiyi yorumlayabilme, analiz etme yetenegi oldugunu soylemisti. Gittikce daha da hak veriyorum.

16 Temmuz 2013 Salı

Kafa Kagidi - 9

Iran'dan "birisi", susuzlugu giderecek kadar su icmek orucu bozmaz gibi laf etmis. Bizim haber siteleri ve gazeteler tabii hemen "haber" diye veriyorlar bunu. Sekuler medyanin sitelerinde, "islam haberleri" basligi altindaki birkac haberden biridir bu, ve diger haberler de buna benzerdir baktiginizda.
Simdi o insanlara bir sorum olacak, diyelim kalpten ameliyat olmaniz gerekti. Kalp bu, insanin cok onemli organi, onsuz yasanmaz biliyorsunuz. Boyle onemli bir is icin, epey bir arastirma yaparsiniz, kac doktora, kac tanidiga danisirsiniz dogru insani bulabilmek icin. Gidip bir aile hekimi doktora da ameliyat olmazsiniz, illa ki isinin ehli, referanslari saglam ve tecrubeli bir doktor ararsiniz. Cunku mesele cok ciddi ve guvenmeniz gerekir. Ancak ondan sonra gider ameliyat olursunuz.
Cok basit bir ilmihal-din bilgisi ile, bu adamin soylediginin yanlis oldugu ve bu sahsin "din adami" olamayacagini bildiginiz halde, "Iranli din adamindan sok sozler..." filan gibisinden "haber" yapiyorsaniz, ben sizin niyetinize asla guvenmem. Sizinki sadece, onem vermediginiz din meselesi hakkinda, yalan oldugunu icten ice bildiginiz ama diger yandan boyle bir yalani yaymak veya "bakin nasil din adamlari var, iste din boyle birsey" demek icin, icin icten ice memnuniyet duydugunuz bir arzunuzun tatminidir.
Bir zaman, boyle bir haber kanalinin, "Islam" haberleri basligina tiklamistim da, birbirinden sacma iki haber cikmisti karsima.
Yanlis anlamayin, samimiyetinizi sorguladigim icin filan degil, zaten inanmiyorum samimiyetinize. Sadece "kıptinin merdi secaat arz ederken sirkatin söyler" derler ya, ona benzer birsey. Fitratinizi belli ediyorsunuz, hepsi bu.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Kafa Kagidi - 8

Az once Aziz Nesin'in bir videosunu izledim. Bizim topraklardan bir bulus cikmayacagini, cikan buluslar icin de, dindar kesimin "bak bu da Kuran'da vardi" diyecegini soyluyordu. Sonra ekliyor, "madem Kuran'da var, bunca yuzyildir neden bulan kimse siz olmuyorsunuz" gibisinden konusuyordu. 
Kanima dokunuyor. 
Ama suna da inaniyorum ki, bilim ve teknolojinin "bizce"sini de yapacagiz birgun. Kendi bulusumuzu, ilacimizi, tedavi yontemlerini gelistirecegiz. 
Hayatta olsaydin da o gunleri gorebilseydin diyorum icimden...
Bunun icin cok emek gerekecek elbet. Once bilimi ogrenip, nasil yapilacagini ogrenmek lazim. Sistemi oturttuktan sonra kendi fikrimiz ve benligimiz ile yogurup kendi sistemimizi olusturmak gerek. Isin belki de zor kismi burasi. O sistemi oturttuktan sonra da gerisi gelir insallah. 
Bilimin, dogu-musluman akli ile neler uretebilecegini hayal bile edemiyorum. Dusunsenize, sufi bir genetikcinin bakis acisini, Karadenizli merakli insanin elinden cikacak mekanizmalari, Erzurumlu Ibrahim Hakki Hz. hayrani bir astrofizikci, Marasli bir doktorun kansere aradigi careleri, Konyalinin elinden cikacak arabalari, Mardinin eski medreselerinden dogacak modern universitelerinin uretecegi bilimi, Bursa'nin uretecegi ucak ve roketleri... 
Biraz utopya belki simdi bunlar. Ama hayaller de iyidir degil mi?

Tubitak'in Yeni Projesi



Gecen gun laboratuarda hoca ile sohbet ederken, Tubitak'in yeni bir projesinden bahsetti. Cell line uretilmesi icin odenek ayirmis. Cell line denilen sey, biyoloji ve tip arastirmalarinda kullanilan, uzerinde deney yapilabilecek hucre soylari demek. Hocanin dedigine gore, bilimsel arastirma konusunda en temel ve atilmasi gereken ilk adimlardan birisi imis. Hani tarim ile ugrasmak isteyenler icin en basta gelen seylerden biri traktor edinmek ise, bilimsel arastirmalar icin de cell line o demek.
Ayaklari yere basan ve cok saglam bir adim, Tubitak'i tebrik ediyorum :)


6 Temmuz 2013 Cumartesi

Misir...

Ortadogu uzmani olmayan birinden, Misir hakkinda...
Mursi basa geldiginde, ekonomik olarak darbogazda ve anladigim kadari ile disardan gelecek paraya ihtiyaci olan bir ulke vardi. Subat ayinda cikan bir makalede, ulkenin IMF ve dolayisi ile Amerika'dan gelecek olan parayi alamadigi, uc ay sonra yakit ve gida konusunda darbogaz olabilecegi yaziyordu. Turkiye ve Katar'dan gelen 2'ser milyar dolarlik para, ekonomiyi bir miktar rahatlatsa da, uzun vadeli cozum olmadigi yaziyordu. Ulkenin ekonomik darbogazinin, Mursi'ye karsi muhtemel bir darbeye zemin hazirlayabilecegini soyluyordu. Suudilerin, Misir'i darbogazdan kurtaracak ve Mursi'ye yardim edecek paralari oldugu halde bunu vermeyeceklerini de soyluyordu. Krallik ile yonetilen ve bastan beri Arap ulkelerindeki ayaklanmalara karsi cikan, Yemen ve Tunus'un devrik liderlerine evsahipligi yapan Suudilerin, paralari oldugu halde Mursi'yi bu durumdan kurtarmayacaklarini soyluyordu. Diger ulkeleri saymiyorum, sadece musluman olanlari soyluyorum. Ve eger olursa, muhtemel bir darbenin, Mursi karsisinda tek guclu olabilecek olan ordudan gelecegi soyleniyordu.
Gecen aya geldigimizde, haberlerden okudugum kadari ile benzin konusunda cok buyuk darbogaz yasanmis, enflasyon ve kuculen ekonomi ulkeyi darbogaza sokmustu. Muhalefet bu firsati kacirmadi. Baradey ve diger liderler, ordu eliyle de olsa yonetimi devraldi, ya da hala elde etmeye calisiyorlar diyelim. Misir, disariya karsi, askeri darbe diyemiyor, asker eliyle yonetimi degistirdik, cogunlugun istegini asker eliyle yaptik diyorlar. Darbe derler ise, IMF gibi yerlerden para alamayacaklar, simdiki memnuniyetsizligi tetikleyen ekonomik gidisati gorunurde de olsa duzeltemeyecekler...
Bu duruma sevinen ve uzulenlere bakarak, durumun kimin isine gelip kimin isine gelmedigini anlayabiliriz, o konuya cok girmeyecegim, gorulen birsey zaten...
Misir adina cok uzuldum. Askerin isin icine girmesi, demokrasi adina cok buyuk kayip. Insanlar, birsekilde en kotu demokrasinin bile ekonomi vs den onemli oldugunu anlayacaklar, Tahrir'de kazandiklarini gene ayni yerde kaybettiler.
Musluman Kardesler, ekonominin ne kadar onemli oldugunu anlayacaklar veya anlamislardir. Ekonomik olarak disari bagimli iseniz, o ulkenin sahibi degilsiniz demektir, isterseniz %90 ile basa gelin, yine birsey ifade etmiyor.
Ve su da gercek ki, her yonetim kendi zenginlerini ve burjuvasini olusturur, dogru veya yanlis, bu boyle. Eger Mubarek 30 sene basta kalmissa, ekonomik ve tum diger alanlarda tum ulkeye kok salmis olmalari kacinilmaz. Bir senede bunun degismesini beklenemez. Uzun yillar alacak bir surec normale donmek. Darbeye en buyuk zemini hazirlayan ekonomiden, Mursi ne kadar sorumlu tutulabilir?
Batinin, durum karsisindaki tutumuna sasmadim. Demokrasi veya oteki degerler, Batinin sahip oldugunu ve mulkiyet hakkinin kendilerine sahip oldugunu zannettikleri seyleri aslinda ifade ettigi manasi ile degil, arac olarak gorduklerini biliyordum, bir kere daha gormus olduk. Onlar icin, bu degerlerden daha onemlisi, kendi islerine gelip gelmedigi, gerisi hikaye.
Yanlis anlasilmasin, yazida Suudi veya baskalarinin ismi filan gecmesi. Kimseye karsi ozel bir kin gutme, birilerini dusman sayma durumunda degilim, musluman olan herkes, herseyleri ile gene bizim. Herkes kendi cikari ne ise ona gore davraniyor, birilerini suclayip isin icinden cikmak en kolayi. Mesele, guclu ve ahlak sahibi olup gerektigi yerde gerekeni yapmak ve yaptirabilmek. Ahlak dedigim, goreceli bir ideoloji degil, kendi yalin manasi ile ahlak.
Turkiye olarak, ekonomik olarak bulundugumuz noktaya sukrettim. Elbet sosyal dagilim vs konularinda tartisacak cok sey vardir ama, IMF gibi disari bir guce bagli olmak, bagimsizlik onunde, kendi politikalarini belirlemede cok buyuk engel, bunu gorduk.
Bir de, her durum kendi sartlari icinde degerlendirilir. Ulkelerin politikalari, durumlara gore cok degisken olabiliyor. Kisa vadede kazancli gorunebilecek kazanclar pesinde kosup, dis politikanizi ahlak uzerine oturtmaz iseniz, uzun vadede guvenilir bir ulke olmaktan cikarsiniz, bunun goturusu daha fazladir, ki, getiri goturu hesabindan ote, ilke ve karakter meselesi... Bu konuda Sayin Ahmet Davutoglu'nu hayranlikla izliyorum. Gecenlerde dusunurken aklima geldi, Yavuz Sultan Selim, "Misir'i aldik ama Sinan'i kaybettik." diyor. Bazen bir ulkeden daha degerli insanlar geliyor. Ahmet Davutoglu'nu da oyle goruyorum, deseler ki ortadogu ulkelerini Turkiye'ye verelim, yine degismem. Onun disislerini yonettigi bir ulkenin ferdi olmak gurur veriyor. Turkiye, gerektigi gibi Mursi'nin, yani halkin sectigi insanin yerinde yer aldi. Ve inaniyorum ki, eger orada secilmis bir baskasi olsaydi ve Musluman Kardesler darbe ile yonetimi ele gecirseydi, o zaman Davutoglu, Musluman kardeslerin yaninda yer almazdi.
Misir'da, simdi askeri alkislayan insanlarin cogu eminim kisa zamanda pisman olacaklar. Gecmiste ulkeye buyuk hizmetler etmis, zor yonetimin zor sartlarina ragmen toplumun yaralarina merhem olmaya calismis Musluman Kardeslerin kiymetini anlayacaklardir diye dusunuyorum. Diger yandan, Musluman Kardesler acaba siyasete girmeyip eski hizmetlerine devam etselerdi nasil olurdu diye de dusunmuyor degilim, cunku isin icine siyaset girince, menfaati olan insanlar da girmeye basliyor ve toplulugun safiyetine zarar verebiliyor bu, bilmiyorum...
Ote yandan, muhalif liderlerin askeri darbeye destek cikarak aslinda siyasi manada kendi kuyularini kazdiklarini dusunuyorum. Artik demokrasi veya liderlik nutuklari atsalar da, halkin kalbine dokunabileceklerini zannetmiyorum. Ortadogu insani olarak, mazlumun yaninda yer almak gibi bir huyumuz var. Bu yapilan haksizlik, Mursi'yi halkin ve diger ulke halklarinin gozunde daha da buyutecektir. Ve ilk firsatta halk bunu fazlasiyla yansitacaktir. Darbe ile elinden aldiklari yonetimi, bir nevi liderligini pekistirmis olarak iade etmeleri gerekebilir.
Kendi adima cikardigim dersler de var. Demokrasinin kiymetinin bir kere daha farkina variyorum. Darbenin, toplumun bir kesiminin eliyle veya buyuk gosterilerle de olsa, her turlusunu zararli olarak goruyorum. Insanlar, belli bir sureligine yonetmesi icin oy veriyor sectikleri kisilere. O yuzden birlikte yasamanin geregi ve topluma olan saygi, o yonetime gelecek secimlere kadar sure tanimayi da beraberinde getirir diye dusunuyorum. Secimler disinda, diger turlusu, elastik bir nesne gibi demagoji ve bir taraflara cekilmeye cok acik ve tehlikeli.
Ve ulke olarak, belki de gecmiste verdigimiz kurbanlar ve darbelerden oturu, demokrasiyi daha icsellestirdigimizi gorup seviniyorum. Merhum Adnan Menderes'in son sozlerinde soyledigi " Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes'in ölüsü sizi ebediyete kadar takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam sizlerle beraberdir. " sozu gercek oluyor, darbe isteyen insanlara firsat verilmiyor belki de...
Ve son olarak da, demokrasi oyle birilerinin, ozellikle de batinin "lutfu" ile gelebilecek birsey degil. Milletin bedel odeyerek elde ettigi, gunumuzde mevcut olan yonetimlerin en gecerli ve kiymetli olani. Milletin kendi icinden gelmeli.
Buraya kadar okuyup gelen olacagini sanmiyorum da, maksat oyle icimi dokmek, vesselam...
5 Temmuz 2013

2 Temmuz 2013 Salı

Bir Bayilma Hikayesi

Gecen pazar gunu, ders calismak icin bir kafeye gittim. Evde, bazen ne kadar istese de ders calisamiyor insan, kendini biryerlere atmasi gerekiyor. Coffee Bean'ler var, Starbucks gibi kahve dukkani zinciri. Westwood'da, UCLA'ya yakin oldugu icin universite genclerinin takildigi yerlerden... Velhasil, hava sicak oldugundan, soguk birseyler alip, pencere kenarindaki yuksek sandalyelerden birine gectim, ders calisiyorum. Sandalye de, bayagi yuksekte biryerde. Neyse, bir ara telefonla konustum memleket ile, tam telefonu kapatmak uzereyken dirsegimi carptim. Hani orada bir sinir vardir ya, tam da onu. Gozum karardi, icim bir acayip oldu. Zar zor hoscakal deyip telefonu kapattim...
Nerde oldugumu, hangi zamanda oldugumu dusunuyorum ama cikaramiyorum bir turlu. Kafam allak bullak. Bir yandan da, garip bir hafiflik var uzerimde :) Gozumu acabildim sonunda, baktim yerdeyim. Burada ne ariyorum diye dusunuyorum. Sonra kafede oldugumu gordum. Bu kafede ne ariyorum, vakitlerden hangi vakitteyim diye dusunurken, birileri iyi olup olmadigimi soruyor basimda... Sonradan dirsegimi carptigimi ve gozumun karardigini hatirladim. Hemen kalkmayi goze alamayip bir muddet daha uzandim boylu boyunca, serin serin iyi geldi. Ote yandan da, kafami kontrol ettim, biraz aci vardi ama kanama filan yoktu. Gozlugum gozumden cikip yamulmus, camin ufaktan bir kenari kirilmisti, duzeltip gozume taktim. Biraz yatarak dinlendikten sonra kalkip benimle beraber dusen kitap kalemi toparladim, bu sefer engin bir yere gecip oturdum. Uzun zamandir bayilmiyordum, en son hatirladigim, lisede iken bayilmistim... Iyi geldi biraz, sanki beyne bir reset atmis gibi olduk :)
Turkiye'de olsam, ben dustukten sonra ambulans aranmis, ayilip kendime gelinceye kadar da ambulans gelmis olurdu asagi yukari. Kafede on kisi varsa, bir iki kisi geldi yanima, digerleri ne is yapiyorlarsa aynen devam ettiler. Gelsinler, baksinlar manasinda demiyorum, sadece farkli bizim oralardan...  Ben ayildiktan sonra sordular ambulans cagiralim mi diye :) Gerek yok, ben doktorum dedim :)