Bu çocuğu belki beş altı senedir görüyorum. İlk zamanlar bebekti daha, annesinin kucağında olurdu. Okula giden bir ara sokakta gecekondu var, herhalde orada oturuyorlardı, annesini o evin civarında, bazen karşıdaki çöp bbidonunu kontrol ederken görürdüm. Sonra biraz daha büyüdü bu çocuk, sokakta oynamaya başladı. Daha sonra bir sefer gördüğümde kafasında kocaman dikiş izi vardı, epey fena yarmış kafasını diye düşündüm. Bir seferinde, nerden bulmuşsa bir sigara bulmuş, onu yakmaya uğraşırken gördüm. Bazen geç vakitte dolandığı da olurdu sokakta.
Dün uzaktan görünce hemen tanıdım, sanki biraz daha büyümüş gibi geldi, beş altı yaşlarındadır muhtemelen...
Gece beşe doğru gene balkona çıktım. Sabah ezanları okundu biraz önce, gecenin karanlığı maviliğe dönmeye başladı. Sokaklar sessiz, ıssız... Tek tük araba geçiyor o kadar. Et dükkanının klimasından gelen ses dikkatimi çekti. İçindeki karton parçası pervaneye takıldıkça ses veriyor. Cız etti içim. Sanki o çocuk oradan feryat ediyor. Düşündüm şimdi ne yapıyordur diye... Muhtemelen o gecekonduda, rahat olmayan bir yatakta kıvrılmış, karnı belki de aç yatmış, uyuyordur. Ama iniltisi sokakta, gecenin bir vaktinde devam ediyormuş gibi geldi.
Bir bahane bulamıyorum durumuma, durumumuza... Bahanesi yok bu işin. Ne zamandan beri "bana ne"ci olduk... Ne zamandan beri "altta kalanın canı çıksın", "ben mi doğurdum, doğururken düşünselerdi", " ee, büyükşehir işte", "vah vah" cı olduk...
Karnemde insanlık namına koca bir eksi aldım gece o sesi duyunca.
( not: bu yazıyı yazarken ara sıra aklıma düşünceler geldi, bak ne güzel, gecenin bir yarısı sokaktaki bir çocuğu düşünüp üzülüyorsun ve bu yazıyı okuyanların aklına senin bu "insanlığın" gelebilir diye. Daha büyük bir eksi de bu düşünceler için )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder