İstanbul Üniversite'sindeki rektörlük seçimlerinde ilk sırada gelen aday yerine, ikinci sıradaki aday rektör olarak atanmış.
En başta, üniversiteye rektör 'atamak' bence sorunlu. Üniversite gibi,
bilim ve düşüncenin merkezi olması gereken yerde ( ne kadar bilim ve
fikir üretiyor orası ayrı bir tartışma konusu ), rektörün atanarak
gelmesi, oradaki tüm akademisyen ve öğrencilere, siz bu işten
anlamazsınız ben sizin başınıza doğru bildiğim kişiyi koyarım demektir bence.
Üniversitelerin, (memurlar üzerine alınmasın) klasik devlet dairesi
mantığında ele alınması da yanlıştır. Elbet devletin bir manada desteği
olmalı ama, üniversiteler bence tamamen özerk kurumlar haline gelmeli.
Kendi parasını kazanıp kendi -bilim, fikir, misyon ve üretme-
politikasını belirleyebilmeli. Becerirlerse, ayakta kalıp büyürler. Yok
beceremezlerse de kendilerini kapatırlar.
Akademi hayatında herkes,
hakettiği kadar mesafe almalı. Vakti zamanında üniversitemizdeki
rektörün 3 tane bilimsel yayını vardı Pubmed'de ve profesör ünvanı
taşıyordu. 3 yayın ve profesörlük!!! Üstelik rektör idi! Asistanların
araştırmalarında nerdeyse her profesör kendi adını ilk sıraya
yazdırıyor. Halbuki ilk isim, o yayında emeği en çok geçen kimsenin
olur. Bu yapılan, asistanın emeğine 'hırsızlık' yapmaktır. Maalesef,
profesörlerin belki yarıdan fazlası bunu yapmakta.
Doçentlik veya
profesörlük ünvanını bir kere alınca artık ömürboyu, isterse hiç
üretmesin o ünvanla kalıyor. Bir üniversiteye bu kadro ile girdikten
sonra da artık emekli oluncaya kadar, isterse hiçbirşey üretmesin,
devlet memuru gibi orada kalıyor. Bunun sonucunda da -afbuyrun-
'dinazor' diye tabir edilen profesör tipleri ortaya çıkıyor. Buna da bir
çözüm bulunmalı. Üretmeyen, üniversiteye pozitif katkısı olmayan
hocalara yol verilmeli. Yoksa, dağ gibi heyecan ve hevesle gelen
öğrencilerin tüm istek ve ideallerini sömürüp, tortu gibi mezun edecek
hocalara ihtiyaç yok.
Gelgelelim rektörlük seçimlerine. Bu mesele,
üniversitelerin sorunlarının küçüğü. Ama doğru bulduğum, siyasetin artık
üniversitelerden elini çekmesi. Hak edene, hak ettiği kadarı verilmeli.
İşi ehline bırakmalı. Adaletten şaşmamalı vesselam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder