27 Mart 2012 Salı

112'den...

Eleştiride ilk kural, doğrudan muhatabın kusurundan başlamayacaksın. Önce beğendiğin kısımları belirteceksin ve ondan sonra uygun bir dil ile gördüğün kusurları söyleyeceksin.
İkinci kural, eğer bunu topluluk için düşünürseniz, kusurlar olduğunda bireysel olarak uyarmak, iyi bir şey görüldüğünde topluca tebrik etmek gerekli. Zannederim.
Geçenlerde 112 istasyonumuzda toplantı yaptık. Bu ilk kuralı bildiğim halde uygulamadım, üzerine ikinci hatayı da yaptım. Başka yerlerde de gördüğüm hataları bunlar bunlar oluyor, dikkat edin sizde olmasın diye söyledim. Bireysel hataları da topluluğa söyleyince ortalık karıştı.
Sen acemi acemi çık yirmi yıllık adamların karşısına, şunu yapmayın, bunu yapın diye konuş. Her doğru her yerde söylenmez derler ya, nabza göre şerbet vermek derler, idare etmesini bilmek, halden anlamak filan derler ya... İşte bilmediğim şey bunlar imiş, yani bir nevi tecrübe imiş eksik olan. O da yaşanıp öğrenilecek birşeymiş işte, öyle okumayla filan elde edilecek gibi değil.
Eskiden romanlarda, R.L. Stevensonun hikayelerinde korsan gemilerindeki isyanları okurdum, şimdi ne manaya geldiğini anladım biraz:)
Bir de şunu farkettim. Bazı insanlar artık oturup düşünüyorlar mı bunun üzerine, nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama bir konuda eleştireceğin zaman veya bir meselede savunmaya geçeceği zaman kendi iyi hallerini sayıp dökmeye başlıyor, hayret ediyorsun:) Sen ne ara düşündün bunları da anlatıyorsun şimdi. Biri beni eleştirecek olsa tutar, "Hmm, evet, bak burada haklısın, şurada bu hatayı yapmışım" derim. Tabii karşı çıktığım da olur ama öyle bir anda ben şöyle iyiyim, böyle güzel tanırlar beni filan da diyemem. Dinlemek kısmında yakın ama duyduğuna inanmak kısmında mesafeli olmak gerekirmiş.
Mesele, toplamda git-gel 2 saati bulan bir şehirlerarası hasta naklinden sonra istasyona mola vermemek konusu idi. Yoğun bir günde, dönmek konusunda acele etmiştim, bir başka şoför de beni eleştiriyor, sanki biz acele edince madalya mı verecekler diye... Sonradan çok düşündürdü bu sözü beni. İşini düzgün yapmak zaten senin görevin, bir de madalya mı bekliyorsun? Ben bugün mesai bitimine kadar bekledim, nerde alkış? Ben elimdeki çöpü yere değil çöp kutusuna attım, nerde iltifat?!!! Belki de insanların sanal aleme bu denli fazla yönelmesinin altında gerçeklikte kalitemizin düşmesi yatıyordur.

Hiç yorum yok: