13 Ocak 2012 Cuma

"İNTERN" LÜK 6

Mart ayında Dahiliyenin gastroenteroloji servisine başladık. Bağırsaklar, karaciğer, pankreas vb organlarla ilgilenen bölüm. Servis kısmında pek bir olay yaşanmadı. Gündelik işlerle uğraştık. Hastanede, en çok bürokrasiyi, diğer bir deyişle, asistanlara gereksiz yere yüklenen evrak işlerini burada gördüm. Vakitlerinin belki de yarıdan fazlasını hasta muayenesi ve yeni birşeyler öğrenmek yerine gereksiz işlerle geçirmek zorunda kalan doktor grubu... Ancak uzman olduktan sonra kurtulabiliyorlar bu işlerden. Şimdi diyeceksiniz, evrak işi her zaman olur, bunda angarya görülecek ne var diye. Buradaki tam olarak "evrak işi" değil. Bir yerlerde aksayan birşeyler vardır, bir rapor filan birime ulaşmamıştır, filanca tahlil sonucu hala çıkmamıştır, bilmem ne laboratuar kiti bitmiştir de ihale açılacaktır, x tahlili için hastanın başka bir yere gönderilmesi gerekiyordur ama yönetmelikteki y maddesinden dolayı gönderilemez, o yüzden z diye bir sebep bulunup hastanın işi görülmeye çalışılır filan filan... Orada olup da görmelisiniz, insan ırkı nasıl kendi kendine eziyet eder, akıllı insanlar nasıl da kendilerini, yine kendi kurukları sistemin eline bırakıp sıkıntısını artırır, kendi kendini tüketir onları görürsünüz.
Bir seferinde unutmayacağım bir olay oldu. Bir hastanın MR veya BT leri için radyolojiden yorum almak gerekti. Bu olay şu şekilde oluyor. Yatan hasta MR, BT vs çektiriyor. Sonra onun çıktısını alıyoruz. Bundan sonra, radyologların yorum verme saati oluyor, öğleden önce 11:30-12:00, öğleden sonra da 15:30-16:00 arasında olması lazım. Bu vakitlerde hastanenin heryerinden internler gelir, sırada bekler, belki yarım saat, belki bir saat bekledikleri de olur. Hastayı anlatıp görüntüyü gösterirler. Aslında yorum odalarındaki bilgisayarlarda da vardır filimler, ayrıca orada telefon da vardır. Ve hastaların yattıkları, diğer asistanların çalıştığı servislerde de bilgisayar ve telefon vardır ama bir akıllı tutup düşünmemiştir ki biz bu internleri göndermek, her gün belki toplam 20 "intern saati" telef etmek yerine, asistanlar servisten yorum almak için arasınlar, doğrudan radyolog ile görüşsünler.
Neyse, düşününce bile insan inanamıyor hakkaten insanlar neden beyinlerini kullanmamak konusunda bu kadar ısrar ediyorlar diye. Velhasıl, günün birinde gene gittim yorum almaya. Yorum vaktinde, yorum verecek hoca asistanına birşeyler anlatıyor. Orada da beş on intern bekliyor. Asistan bir ara dedi ki, "İsterseniz önce şu internlerin yorumlarını verin, bekliyorlar". Hoca ne dese beğenirsiniz, " Beklesinler, işleri ne". " Ders çalışıyoruz" dedim. Asistan bu sefer bana " Biz de öyle yalan söylerdik." demez mi... Söylediğim yalan değildi. Ve birinin sizi yalan gibi çok aşağılık bir şeyle itham etmesi , hem de bu kadar ucuzca, ne kadar acı birşey. Kendi kendime, "Bunlar gibi olma, kesinlikle bunlar gibi olma" diyerek sakinleşmeye çalıştım. Biraz sonra hocaya telefon geldi. Arabasını, başka bir arabanın çıkış yerine park etmiş. Aşağıdan birini gönder anahtarı vereyim dedi hoca. Aradan on dakka filan geçtikten sonra onu arayan doktor geldi. "Güvenlik görevlisini göndermiştim, sa.... bulamamış" dedi. Ya insan bu kadar aşağılık olur mu Allahaşkına? Sanki o görevlinin vazifesi senin anahtarını taşımak. Onu bırak, görevi olmadığı halde yardımcı olmak için ta çıkıp bakmış ama hastanenin içi o kadar karışık ki, hele radyoloji. Senin ona dediğin lafa bak. Doktor olmakla insanlar adam oldum zannediyor. "Doktor" ünvanı kişiliği için çok ağır geliyor olsa gerek ki, şahsiyetini yerlere almış...
Velhasıl hoca yorum vermeden ve hatta hiçbirşey demeden çekip gitti. Biz zannettik ki geri dönecek ama asistan sanki komik birşey varmış gibi gülerek artık gelemeyeceğini söyledi. O gün akşama kadar sinirden kendi kendimi yedim. Mesele bir saat boşuna beklemek değil. "İnsan" ın bu kadar aşağılık bir şekle bürünmesini kaldıramıyordum. Bu arada, radyologlar hakkında genel bir kanaat değildir bu düşüncelerim, sadece ve sadece orada karşılaşmış olduğum nevi şahsına münhasır kimseler hakkındadır. İkinci not, intern saati demekle kastettiğim, mesela bir intern bir iş için yarım saat harcıyor. Aynı işe o gün otuz intern yarımşar saatini ayırmışsa, o iş 15 intern saati yemiştir diyebilirim kabaca.
Neyse, şimdi yazarken bile kan beynime gidiyor. Bir diğer absürtlüğü de yazayım başlamışken. İnterferon polikliniği var dahiliyede, stajımızın bir kısmını orada geçirdik. Yaptığımız iş, o gün gelecek hastaların isimlerine bakıp, hastalar geldikçe arka taraftan dosyalarını getirip doktorların önüne bırakmak idi. Bu kadar. Bu stajın sevdiğim bölümü doktorları idi. Dahiliye bölümünün özelliği zannederim, doktorlar o kadar çok değişik hasta ile karşılaşıyorlar ki, bir müddet sonra benliklerinin, egolarının bir kısmı siliniyor, sanki daha uzlaşmacı, daha halden anlayan kimselere dönüşüyorlar. Gerçekten doktorluğun ağırlığını gördüğüm, mesleğin olgunluğu üzerlerine yansımış güzel insanlar idi. Üzerlerinde birsürü "angarya" işyükü olduğu halde, mümkün olduğunda kendi halletmeye çalışan, ancak gerektiğinde işi interne devreden kimselerdi.

Hiç yorum yok: